Thursday, 21 July 2011

Ne İstediğini Bilmek de Kötü

Geçen gün sevgili arkadaşım Seda ile giyim üzerine konuşuyorduk.Ben bir ara dedim ki "Tek omuz bir bluz, bir de petit kareli şort istiyorum"..Güldü, "ne kadar net" dedi.
Düşünmeye başladım (her zamanki gibi)...Hayatımda hiç flu bir şey yok:
Bir mağazaya girip, öylesine bir şey aldığım bile nadir, en azından aklımda bir konsept olur. Tabii böyle olunca, alışverişlerim de çok hızlı oluyor (satıcıların sevdiği müşterilerden olmalıyım).
Küçüklüğümden beri hep teknolojik,mekanik şeylere ilgi duydum, ne istediğimi biliyordum. Satışçı, işletmeci olmayıp, mühendis olacağım o zaman da netti (sürpriz yok).
Bir işe başlamışsam, onu bitirdiğimi görmek için başlamışımdır. Yarım bırakmayacağım nettir (ölürüm de bırakmam).
Bir arkadaşım-benim kardeşim olmuşsa, arada ne kadar görüşmemezlik olsa da, onunla asla kopmayacağım da nettir.
Bunların hepsi hem gönülde, hem mantıkta birleştiği için çok net, spesifik, tutarlı, değişmesi zor. İstediklerimin dışında kalan şeylere karşı da ön yargılı.
Aşık olmak bile böyle...

İnsanların herşeyi programlı yaptığı bu dünyada, en ufak isteklerimin bile bu kadar bariz olduğunu görünce, kendimi sıkıcı buluyorum. İstediğimi bulamayınca, ya da alternatif yaratamayınca da kapana kısılmış-sıkışmış.

Ne istediğini bilmeden, kararsız, rüzgarla dolaşan bir yaprak olmak ne güzel olurdu. Hem heyecanlı-hem acılı, ama dolu dolu.



Esnek kalın...


Monday, 18 July 2011

18.İstanbul Caz Festivalinden...

Geçen hafta 2 konsere daha gitme fırsatım oldu. Ne yazık ki bunlar, biraz hayal kırıklığı oldu benim için. "Her hayal kırıklığı, mutluluğu yakalamak için, birer tecrübedir" (Polyanna'dan alıntı :) ) 
İlki Randy Crawford , Natalie Cole....Randy'cik biraz zum çıktı sahneye. Onu kolundan tutarak getirip, oturttular. Ama sebebi belli ki sağlık problemleriydi.Sonradan anladım ki, tek sorun bu değil; çünkü hatun kıkır kıkır gülüyor şarkıların ortasında... Güzelim Almaz şarkısını yarım yamalak söyledi. Ben konserlerde,sanatçıların, şarkılarını orjinal bant kayıdındaki gibi söylemesinden hiç keyif almam. Tamam Randy öyle yapmadı, ama şiir okur gibi söyledi, yuvarladı bana göre...Sanki evinde arkadaşlarıyla beş çayında oturmuş, Joe'yu piyanoya oturtmuş, şarkı söylüyor gibiydi (siyah jarse giyimiyle).Joe Sample, durumu toparladı sonuçta .. Değişik bir yorum diye düşünüp, Natalie'yi bekledik.
Natalie Cole, yeşil elbisesi ile, fiziği-hareketleri ile inanılmaz zarif ve hoştu.Ben 45 yaşında mı/50 var mı diye düşünüp, hemen wikipedia'ya baktım. 1950 doğumlu olduğunu görünce şok oldum. Performansı çok iyiydi. Sadece babasını çokça kullanması biraz rahatsız ediciydi, belki de çok sevdiği için her konserinde onu yaşatmak istiyor, bilemiyorum(?). Bir de, benim için hard bir caz oldu, klasik caz 3.şarkıdan sonra biraz ağır geliyor bana. Back vocal'leri daha çok kullanmasını da tercih edebilirdim. Taa ki, Neil Young'dan "Old Man" 'i söylemeye başlayıncaya kadar;  "ohh işte budur"  diyordum ki, o da son parçası oldu:)


Diğer konser 15 Temmuz'da Mujeres de Agua (Suyun Kadınları) idi. Biz daha çok Buika'yı dinlemek için gitmiştik işin doğrusu. Ama konser düşündüğümüzden daha enteresandı. Çünküsü çok:
1.si, çapkın bakışlı productor Javier'nin tarzını Balık Ayhan'a benzettim. Flamenkoyu, piyano,davul,kanun'la birleştirerek farklı bir caz havası yaratmıştı. Aslında bunu sevdim.
2.si,Flamenkoyu (dans olarak) çok sevmeme rağmen arka arkaya iki Flamenkocu biraz baydı. Javier Limón gerçekten komik bir adam, her sanatçıyı takdim ederken "Best best singer" diye hitap etti. Hangisi "Best" emin olamadık; artık seyirci, 4. sanatçıda yine aynı sözleri duyunca gülmeye başladı, kendisi de güldü tabii.
Sonrasında, vokallerden birisi Aynur Doğan idi. İspanyolca ardından Aynur'un Kürtçe söylemesi çok doğal geldi. Ama 4bin kişiyi bulan salonda, 2. ve. 3.şarkıda da Kürtçe söylemesi huzursuzluk yarattı. Ben salonun bir ucunda kimin ne söylediğini çok iyi anlayamadım, ama huzursuzluk herkesin içine girdi, onu görebildim. Birkaç kişinin, ayağa kalkıp yüksek sesle bağırması üzerine, en az 50-60 kişinin inanılmaz bir hızla konserden çıkışlarını izledim... Bu, beni çok düşündürdü...Ne kadar korku ile yaşadığımızı hissettim.Korku ile yaşamanın ne kadar zor olduğunu , dünyada yıllarca bitmeyen savaşları ve buradaki insanların bununla nasıl başedebildiğini, bunu becerenlerin ne kadar güçlü olduğunu düşündüm...İşte bir konser 3 dk içinde bu kadar şey hissettirdi...Bu duyguyu çokça yaşamak istediğimi sanmıyorum.
Gerginlik ardından, garibim Buika çıktı. O ortamda, onun da söylediğinden kimse pek birşey anlamadı. "Eğer siz bana eşlik edemeyecekseniz, ben onlarla söyleyeyim" diyerek, biraz sitem etti. Sonrasında seyirci toparlamaya başladı.
En son sanatçı(best best best:) )  Israil'den Rita, bayağı kıvraktı (!),  iyice havaya soktu herkesi. İşte bizim halkımız oynama olunca, hemen değişiveriyor. Ama, ben artık caz konserinde olduğumu unutmaya başlamıştım, kendimi artık dışarı attım.



Hareketli bir caz haftasından sonra, bu hafta biraz tatil planı yapma zamanı...

Müzikle kalın.

Wednesday, 13 July 2011

Kulağımı Müzikle Dinlendiriyorum

Bildiğimiz gibi geçen ay Amy Winehouse konseri vardı. Defalarca dinlesem sıkılmam, hatun'un sesi,yorumu,müziği gerçekten iyi. Konser tanıtımları yapıla yapıla bir hal oldu...Benim içimden bir ses "bu kadar para verilir mi" diyor, diğer ses "boşuna düşünme, nasılsa Amy girecek bir koma bulur, konseri iptal olur" diyor: İçinizdeki sesi dinleyin, o size her zaman en doğru şeyi söyler:)
Ama, kültür kenti İstanbul'da yaşıyoruz, mevsim yaz, konserlerin haddi hesabı yok, benim içim kaynıyor. İşte burada tavsiyem IKSV konserleri...Bir kere Şişhane'deki IKSV binasını bir görün, gerçekten sanat için birşeyler yapılmaya çalışıldığını, özgür, genç,medeni, yaratıcı birşeyler döndüğünü hissediyorsunuz. Sonra, konserlerin içeriğine bakıyorum: Amy iyi hoş ama, burada çok daha değerli sanatçılar var ve fiyatlar çok daha uygun.
Sözü, dün gittiğim konsere getiriyorum: Cemil Topuzluda müzik sever bir insan topluluğu, 2 gün sonra dolunaya dönecek bir yarım tabak Ay, esintili bir Temmuz günü ve inanılmaz güzellikle iki ses: biri usta caz vokal, diğeri daha soul, kilise korosu temelli: Dianne Reeves ve Lizz Wright.... İnsana şunu dedirttiler: "ben de böyle sesim olmasını istiyorum, bu haksızlık ama" :)
Anjelique Kidjo'yu ilk kez dinlemiş oldum. Sesindeen çok, enerjisi ile coşturuyor(o yaşlardaki halimi gördüm onda:) ) ve Güney Afrikasına,insanlığa ilişkin sözleriyle etkiliyor herkesi...

IKSV'ye teşekkürler:)

Dubi dubi dubi dab dab Jazz'ı çok sevmesem de, R&B, latin ve funk'la karışınca tadından geçilmiyor. Bu hafta böyle jazz'a doymaya niyetlendim, darısı nicelerine...

 

Müzikle kalın....

Bana Rengini Söyle, Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim....

Son 10 yılda trend haline gelen bu kişisel gelişim eğitimleri gerçekten çok eğlenceli. Eğlenceli, çünkü,  aslında farkında olmadan çözdüğünüz bir takım sorunların (!), bir metoda dayalı olduğunu anlatıyorlar size...Siz de sonrasında: "Aaaa ben doğru yapmışım, demek bu yüzdendiii" diyorsunuz kendi kendinize...
Peki biraz abarttım, bu yorumu herkes yapamayabilir. Kişisel gelişimin temeli, iyi bir gözlemci olmaya, iyi bir objektifiniz ve bir odağı yakalamak için yeterli zamanınız olmasına dayanır.
Bazı NLP'cilerin pek sevmediği, kişileri davranışlarına göre kategorize etme ve böylece iyi ilişkiler- iletişim kurma amaçlı aldığım bir eğitime geliyorum...Eğitimin ana odağı, irtibatta olduğunuz kişileri bir sınıfa sokmak: 4 kategoriden birine uygun düşürmek. Bu kategoriler hayvanlarlar,renklerle,bazı işaretlerle sembolize edilebilir. Biz renkleri kullandık... Bu iş, bir testle analitik olarak yapılabileceği gibi,gözlemleme ile de anlaşılması mümkün...İşte gruplamaların kabaca içeriği:



Bu davranışları (karakter değil!) bilince, onlara karşı nasıl davranacağınızı daha iyi biliyorsunuz(eğitimde bu davranışlar anlatılıyor). Böylece, iş ve özel hayatınızda, harikulade ilişki yöneten bir insan oluveriyorsunuz (!). İş ki, bunu uygulamayı isteyin ve durmadan yapın...


Detaylar yine internette: Success Insights, anahtar kelime.

Benim renklerime gelince...Her zaman olduğu gibi Sarı - Kırmızı :)
Sarı: Doğal halim,
Kırmızı: Uyarlanmış halim (kendi kendime, ortamına göre ayar çekiyorum yani)


He who knows others is learned.
He who knows himself is wise."
–Lao Tse