Friday, 1 April 2011

Gadar mı, Karar mı?

Okul yıllarında, zaman zaman başarılı olup, zaman zaman sıkıcı bulsam da edebiyat derslerinin ayrı değeri vardı benim için..."Yazın katipler" diyerek, bizim yorumlama kapasitemizi aşağılayan, ama bir o kadar da çok şey öğreten hocalarımız da bunda etkili, tasavvuf edebiyatından etkilenmiş olmam da.
Bir yanda Aruz ölçüsünün zorluğu, diğer yanda Yunus Emre, Mevlana,Pir Sultan'ın açıldıkça içinden dünyalar çıkan şiir kutuları...
Küçüklükte ilginizi çeken şeyler, genellikle temelinde aynı kalıp benzer başka şeylere dönüşüyor. Mesela, daha yoğun olarak otuzlu yaşlarımda kafa patlattığım ve merak ettiğim bir konunun, okul yıllarındaki tasavvuf edebiyatına olan ilgimle bayağı bir bağlantısı olduğunu düşünüyorumNe olduğumuz ve  dünyaya geliş nedenimiz.... Sanırım bunların etkisiyle, başlığı ilgimi çeken bir eğitim aldım, geçenlerde: Sufizm..
Eğitim, beni darmadağın etti. Kendimce kabul ettiğim bir çok doğru, Sufizm'e göre yalan çıktı. İşte bunlardan bir kaçı:  Reenkarnasyon yok: Bunun yerine zaman katmanlarında tekamül var. Sevgili Einstein'un uzay-zaman teorisi burada da geçerli.
Dünya insanı olarak hayatımızı devam ettirirken, seçim hakkımız yok: Bunun yerine, dünyaya gelmeden önce belirlediğimiz Gadarımız (Arapçadan Kader)  var.
Dünyaya geliş amacımız, ruh halinde iken seçtiğimiz gadarı, insan olarak yaşamak ve bu seçimimizi kanıtlamak. Böylece ödül/ceza hakkına sahip olmak. Yani, verdiğim kararlarımdan sorumlu olacağım karma diye bir şey yok.
Bireysel kader üzerine kafa patlatırken, toplumsal kaderi de düşünmeye başlıyorum: Aklıma İsrail - Filistin'in bitmeyen savaşı, kısa zaman önce Japonya'da onbinlerce kişiyi etkileyen ortak kader geliyor. Oralarda doğmakla mı o kadere ortak oluyoruz, yoksa orada yaşamayı seçerek mi, ya da bir toplumda doğan kişiler yüzlerce yıl bir fikre odaklanıp, onu çağırarak- evrene mesaj göndererek kendi ortak kaderlerini mi yaratıyorlar?
İşin içinden hala çıkamadım, ama kendimce benimsediğim bazı fikirler var. En azından, birtakım şeyleri bildiğimi sanmak da bana biraz huzur veriyor.
Durumlar böyle olunca, ben Sufi felsefesine inanmak istemediğime karar verdim:) Çelişkiler olduğunu düşünüyorum. "Değiştirme hakkım yok mu?" aman Tanrım düşünmek bile istemiyorum...Sonuç olarak, yazılan o harikulade şiirleri, ben yine kendi yorumlarımla okumaktan büyük zevk duyacağım.

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece


Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece


Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece


Şaşar Veysel hep bu hale
Gah ağlaya gahi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece


No comments:

Post a Comment