Friday, 29 April 2011

Bir Bioritm Eksikti

Eveet...Nedense şimdiye kadar kaçırmş olduğum(!) bir başka kendimizi keşfetme tekniğini geçen gün müdürümden öğrendim: Bioritm.
Ne olduğunu detaylı yazmayacağım, zaten ben daha yeni öğrendim. Ama internette bolca bilgi var.
Misal: http://www.astrokozmos.com/bioritm/bioritm.aspx

Ben işin geyiğine gireceğim:
Salı günü, enerjim yerlerde bir şekilde yeni müdürüme projelerimi anlatırken, "neyin var?" dedi. "Ay çok halsizim, bitiğim" falan ağlamaya başladım. "Dur bir bioritm'ine bakalım" dedi. "Anaa" dedim ve bir excel açtı.
Doğum tarihimi girdi ve şak diye bir tablo çıktı. İşte aşağıdaki grafiğin üstüne atlayıpp, "bak uydurmadım, grafik de öyle diyor, cidden fena durumdayım" diyip rahat bir nefes aldım:)

 

Sonra birden aklıma geldi: Yaw Ben hayırlısıyla 4-5 Haziran'da 2.tur Master yarışlarıma gideceğim. William Fliess amcam taa 19. yy'dan beri o kadar uğraşıp bir Bioritm Ölçer yaratmış, hatta bunu 1972 Olimpiyatlarında 7 altın madalya kazanan Mark Spitz üzerinde de bir güzel test edip onaylamışlar. Yani elimde   Bedensel, Duygusal,Zihinsel,SEzgisel halimi, hem de yıllar sonrasındaki alelade bir gün için bile öğrenebileceğim elektronik bir Falcım var. Neden bunu kullanmıyorum ki:)))
Ve işte 5 Haziran durumum....


Gittim hemen antrenörümüze söyledim bunu..."De git" dedi, ama kendisininkini de sormadan edemedi:) Onunkini yayınlamayacağım burada, yok öyle bir grafik yani, hepsi  %+99,9. Şimdiden kırdığı rekorları görür gibiyim.

Sonra bir cross-check yapmak üzere, elektronik Falcımı bir önceki yarışların olduğu 19-20 Şubata gönderdim. Veeee ne güzel ki sonuç yanıltıcı oldu:)...Belki de bir doğruluk payı vardır da, ben henüz Bioritm olayını yorumlayamıyorumdur, artık orasını karıştırmak istemiyorum.

Merak edip, test etmek isteyenler için, işte örnek bir elektronik Bioritm hesaplayıcı adresi:

Zinde kalın:)

Merkür'ün Gerilemesi, Ay'ın Evreleri

Merkürün gerilemesi nihayet 23 Nisan itibariyle bitti. 1 hafta sürebilecek etkisi de artık geride kaldı. Bu gerileme dönemince, bazılarımız geçmişi ve hayatımızı daha derin değerlendirmeye başladık. Hayatın akışını yavaşlattık. Belki de uzun zamandır görmediğimiz eski bir arkadaşımızla karşılaştık, "araya neler girdi de görüşemedik" başlıklı sohbet yaptık:)
Merkur gerilemesini ordan burdan okurken, şöyle birşey buldum:
- Merkur Gerilemesi sırasında doğarsak ne oluyoruz?
- Ayın dolunay döneminde, ilk ay döneminde vs. doğarsak ne oluyoruz?
İlgimi çektiği için paylaşmak istedim:


Öncelikle:
http://www.astropro.com/features/tables/geo/me-sta/me-sta26.html
sayfasından, doğum tarihimize göre Merkur gerileme döneminde mi doğduk? onu anlıyoruz (merkur gerilemesi genelde 20 gün sürüyor)..


Diyelim böyle bir zamanda doğmuşuz, bakalım bu ne anlama geliyormuş:

Merkür gerilerken doğan kimselerin, bu dönemin karmaşasına bağışıklığı olduğu söylense bile bunun doğru olduğu tam kabul görmemiştir. Bu safhada doğanların, karmaşık kavramları yaratıcı bir şekilde düşünmelerine yardımcı olan felsefi ve derin bir yaklaşımları vardır. Bu dönemlerden birinde doğan bebeğiniz için asla endişelenmeyin – bebek sahibi olmak için her zaman iyidir!
(Neyse ki ben bu dönemi sıyırmışım)...

Gelelim Ay Evresine...
Doğduğumuz anda ufukta yükselişe geçen burç (takım yıldız), bizim en derin duygusal ihtiyaçlarımızı nasıl karşıladığımızla ilgiliymiş. Biz bunu yükselen burç olarak biliyoruz(Benim yükselen burcum Kova mesela).
Ama bunun dışında, Doğum anında Ay’ın hangi evrede olduğu da bizim yaşamımızda bayağı bir belirleyici rol oynuyormuş, sezgisel bilgeliğimizi gösteriyormuş. Bunun için de, o muhtemeşem günde (!) Ay'ın hangi fazda olduğunu bulup, bunun ne anlama geldiğini öğrenmemiz gerekecek (ben yine bir yerlerden alıntılar yapacağım tabii :) ).

http://stardate.org/nightsky/moon?month=1&year=1966&css=moon.css&Submit=Go

Bir ay boyunca gökyüzüne bakarak da görebileceğimiz gibi, Ay'ın 8 kademeli bir döngüsü var:
1. Yeniay Evresi
2. Hilal Evresi
3. İlk Çeyrek Evresi
4. Büyüyen Ay Evresi
5. Dolunay Evresi
6. Küçülen Ay Evresi
7. Son Çeyrek Evresi
8. Balzamik Evre

1. Yeniay Evresi (Ay ile Güneş’in arasında 0–45 derece vardır ); Yeni başlangıçları ifade etmektedir. Enerjinin en yüksek olduğu evredir. İtici güce sahiptir. Yeni başlangıçlar için heyecanlı ve istekliyizdir. Toprağa tohumların ekildiği, ancak henüz yeşermeye başlamadığı dönemdir. Çoğu kez başlangıçlar hakkında bilinçli olunmayabilir.
Yeniay dönemi doğan kişiler, koç burcuna benzer özellikler gösterirler. Güdüleriyle ani ve düşünmeden hareket eder, sübjektif, genç ve dinamik bir ruha sahiptirler.
Galileo bu evrede doğmuş.


2.Hilal Evresi (Ay ile Güneş’in arasında 45–90 derece vardır ); Bu evrede, parlak bir gecede gökyüzüne dikkatlice bakacak olursak, Ay’ın net olarak görünen hilal şeklinin yanı sıra belli belirsiz olarak tam yuvarlak halini görebiliriz. Bu şekil, yeni başlanan işlerin tamamlanmaya doğru gideceğini hatırlatmaktadır.  Yeniayda ekilen tohumları yeşertmek için mücadele verileceğini anlatır. Hilal döneminde doğanlar, yine mücadeleci ancak daha kararlıdırlar.
İndıra Gandhi, Dalai Lama bu evrede doğmuş.


3.İlk çeyrek (Ay ile Güneş’in arasında 90–135 derece vardır );mücadelenin devam ettiği, hatta kızıştığı evredir. Bu evrede gerilim söz konusudur. Başlanan işin, ortaya çıkmaya yüz tuttuğu, yavaş yavaş toprağın üzerinde yeşilliklerin gözükmeye başladığı dönemdir. Artık farkındalık artmaya başlamıştır. Kişi, olayları bilinçli olarak yaşamaya başlamıştır.
İlk çeyrekte doğanlar kararlı ve kesin bir mücadele içindedirler.
Marie Curie, Sadizmin kurucusu Marquis de Sade bu evrede doğmuş.


4.Büyüyen Ay Evresi (Ay ile Güneş’in arasında 135–180 derece vardır ); kişinin neyi neden yaptığını çok iyi anladığı dönemdir. Artık kendi ilerleyişinin bilincine varmıştır.
Bu evrede doğan kişilerin, farkındalığı oldukça yüksek ve topluma yararlı işler yapma güdüsüyle hareket eden kişiler olduğu söylenebilir. Olgun ve oldukça aydınlanmış kişilerdir.
Her şeyi mükemmelleştirme isteği onları detaycı yapacaktır. Yaptıkları işlerden emin olmak isterler. Bu kişiler eleştirel ve mükemmeliyetçi bir karaktere sahip olurlar. Belli bir amaç uğruna çalışmak, gerekirse kendilerini adamak ve başarılı olmak isterler.
Napoleon Bonaparte, Bill Gates ve bilim adamı Johannes Kepler ve bir de ben İşte burda doğmuşuz:) 


5.Dolunay Evresi (Ay ile Güneş’in arasında 180–225 derece vardır ); yeniayda yapılan başlangıçların zirveye ulaştığı evredir. Yaptığımız işler artık tam manasıyla toplum tarafından görülmeye başlamıştır. Kişi ektiklerinin meyvelerini toplamaya başlar. Buna hasat zamanı denilebilir. Ekilen ekinin toplanmaya başlaması söz konusudur.
Bir yandan da bu evrede Güneş ve Ay’ın karşıt burçlarda bulunduklarını unutmamak gerek. Bu karşıtlık gerilime neden olmaktadır. Duyguların ve mantığın birbirine baskın gelmeye çalıştığı bu dönemde, duygu-mantık çelişkisi vardır. Dengeyi bulmak oldukça zordur.
Yapılan araştırmalarda, dolunay günlerinde vakalarda artış kaydedildiği gözlenmektedir.
Bu evrede romantizmin de arttığı söylenebilir.
Ay’ın Dolunay evresinde doğanların, romantik karakterli, paylaşımcı ve objektif düşünen kişiler oldukları görülmektedir.  Ancak duygularıyla mantıkları arasında kararsız kaldıkları da çok olur. Genellikle karşıt durumlar hakkında karar vermeleri gerekir. Her şeyi siyah veya beyaz olarak net olarak görme eğilimdedirler,objetiftirler.Sürekli karşısındaki kişiyi düşünürler. Bu sebeple çok adildirler.Fikir ve düşüncelerini sürekli karşısındakiyle paylaşmak ve karşısındaki kişiden onay almak ister. Onay almak bu kişiler için çok önemlidir. Dolayısıyla ilişkiler bu kişiler için çok önemlidir. Karşı tarafa fazlasıyla önem verdikleri için başkalarının etkisi altında kalan bir karakterleri vardır.
Birkaç gün önce bedensel hayatına veda eden Avatar Satha Sai Baba'nın da Dolunay evresinde doğduğu söylenir.

6.Küçülen ay evresi (Ay ile Güneş’in arasında 225–270 derece vardır ); kişinin edindiği tecrübeyi, sahip olduğu bilgiyi toplumla paylaşmaya başladığı dönemdir.
Bu dönemde dünyaya gelmiş kişiler, sahip olduğu bilgiyi başkalarıyla paylaşmak isterler.
Fikirlerini başkaları üzerinde görmekten hoşlanırlar. Bu kişiler sosyal ortama açık karakterdedirler.
Prenses Diana ve Adolf Hitler bu döngüde doğmuşlar:)


7.Son Çeyrek (Ay ile Güneş’in arasında 270–315 derece vardır );  Ay ile Güneş’in birbirlerine kare açı yaptıkları bu evre, kriz evresidir.  İlk çeyrek evresine benzer bir harekete geçme güdüsü vardır. Ancak bu kez kişi bilinçli olarak harekete geçer. Seçimini kendi isteğiyle yapar, harekete geçiren faktör mantıktır. Duygularıyla hareket etmez. Burada krizi başkalarıyla paylaşım halinde yaşar. Yeniayda harekete geçiren enerji artık görevini tamamlamak üzeredir. Bu evrede solmakta olan bir enerjiden bahsetmek gerek. Eski sistem yerini yenisine bırakmak üzere, ölmeye başlamıştır.
Ay’ın son çeyrek evresinde dünyaya gelen kişiler genellikle fikirlerini başkalarına kabul ettirmek için çaba sarf ederler. Kural koyucu ve çok hırslı kişilerdir.  Fikirlerini toplum üzerinde kabul ettirmek büyük kitlelere ulaşıp kendilerini göstermek isterler. Bunu yapmak için baskı bile uygulayabilirler.
Margaret Teacher, Leonardo da vinci, Victor Hugo bu evrede doğmuşlar.


8.Balsamik Evre (Ay ile Güneş’in arasında 315–359 derece vardır ); Ay’ın ışığının kapanmaya yaklaştığı dönemdir. Bir sonraki yeniaydan önceki ayın son evresidir. Kat edilen yolun sonuna gelinmiştir. İlk dördünden, son dördüne kadar yaşanan dönemde tecrübeler, edinilen bilgiler sindirilme aşmasındadır. Şayet bu dönemlerde gerekli tecrübeler kazanılmamışsa, bundan sonrası için yapılacak pek bir şey kalmamıştır. Kişi bir anlamda kendini kurban etmiş gibidir. Balsamik evre, iyileşmeye hazırlık aşamasıdır.
Kişi artık, yeniay’ın doğmasını beklemektedir. Şayet alması gereken dersi hakkıyla aldıysa olgunlaşma aşamasındadır. Yeni döneme hazırlanmak daha rahat olacaktır.
Bu evrede geçmişten gelen ders alınsa da, alınmasa da onu bırakmak gerekmektedir. Kısaca geçmişi bırakma, yeni ufuklara yelken açmaya hazırlanma dönemidir.
Ay’ın balsamik evresinde doğan kişilerse, dünyaya bir görevi yerine getirmek için gelmişlerdir. Bu,  kişisel bir görev değildir. Kendilerini aşan, yüksek bir ideali tamamlamayı üstlenmişlerdir. Hayatlarında sürekli kendi kontrolleri dışında gelişen olaylara karşı mücadele verirler. Balık burcuna benzer özellikler gösterirler. Kişisel özverileri oldukça fazladır.
Meksikalı bayan ressam Frida, bu evrede doğmuş.

  
Güneş, Ay ve Yıldızlarla kalın:)

Friday, 1 April 2011

Gadar mı, Karar mı?

Okul yıllarında, zaman zaman başarılı olup, zaman zaman sıkıcı bulsam da edebiyat derslerinin ayrı değeri vardı benim için..."Yazın katipler" diyerek, bizim yorumlama kapasitemizi aşağılayan, ama bir o kadar da çok şey öğreten hocalarımız da bunda etkili, tasavvuf edebiyatından etkilenmiş olmam da.
Bir yanda Aruz ölçüsünün zorluğu, diğer yanda Yunus Emre, Mevlana,Pir Sultan'ın açıldıkça içinden dünyalar çıkan şiir kutuları...
Küçüklükte ilginizi çeken şeyler, genellikle temelinde aynı kalıp benzer başka şeylere dönüşüyor. Mesela, daha yoğun olarak otuzlu yaşlarımda kafa patlattığım ve merak ettiğim bir konunun, okul yıllarındaki tasavvuf edebiyatına olan ilgimle bayağı bir bağlantısı olduğunu düşünüyorumNe olduğumuz ve  dünyaya geliş nedenimiz.... Sanırım bunların etkisiyle, başlığı ilgimi çeken bir eğitim aldım, geçenlerde: Sufizm..
Eğitim, beni darmadağın etti. Kendimce kabul ettiğim bir çok doğru, Sufizm'e göre yalan çıktı. İşte bunlardan bir kaçı:  Reenkarnasyon yok: Bunun yerine zaman katmanlarında tekamül var. Sevgili Einstein'un uzay-zaman teorisi burada da geçerli.
Dünya insanı olarak hayatımızı devam ettirirken, seçim hakkımız yok: Bunun yerine, dünyaya gelmeden önce belirlediğimiz Gadarımız (Arapçadan Kader)  var.
Dünyaya geliş amacımız, ruh halinde iken seçtiğimiz gadarı, insan olarak yaşamak ve bu seçimimizi kanıtlamak. Böylece ödül/ceza hakkına sahip olmak. Yani, verdiğim kararlarımdan sorumlu olacağım karma diye bir şey yok.
Bireysel kader üzerine kafa patlatırken, toplumsal kaderi de düşünmeye başlıyorum: Aklıma İsrail - Filistin'in bitmeyen savaşı, kısa zaman önce Japonya'da onbinlerce kişiyi etkileyen ortak kader geliyor. Oralarda doğmakla mı o kadere ortak oluyoruz, yoksa orada yaşamayı seçerek mi, ya da bir toplumda doğan kişiler yüzlerce yıl bir fikre odaklanıp, onu çağırarak- evrene mesaj göndererek kendi ortak kaderlerini mi yaratıyorlar?
İşin içinden hala çıkamadım, ama kendimce benimsediğim bazı fikirler var. En azından, birtakım şeyleri bildiğimi sanmak da bana biraz huzur veriyor.
Durumlar böyle olunca, ben Sufi felsefesine inanmak istemediğime karar verdim:) Çelişkiler olduğunu düşünüyorum. "Değiştirme hakkım yok mu?" aman Tanrım düşünmek bile istemiyorum...Sonuç olarak, yazılan o harikulade şiirleri, ben yine kendi yorumlarımla okumaktan büyük zevk duyacağım.

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece


Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece


Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece


Şaşar Veysel hep bu hale
Gah ağlaya gahi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece